30 Aralık 2010 Perşembe

28 Aralık 2010 Salı

HAYAT PAZARLIKTIR


Halkla İlişkiler (Public Relations) mesleğini Türkiye'ye getiren, kabul ettiren, bu mesleğe profesyonellik ve saygınlık kazandıran, birçok uluslararası platformda Türkiye'nin adını duyuran, kendini mesleğine adamış bir duayen, değerli bir başöğretmen, Uluslararası Halkla İlişkiler Derneği IPRA'nın Dünya Başkanı, Halkla İlişkiler Mesleğinin Oscar'ı 'ATLAS' Ödüllü, Türkiye'nin Halkla İlişkiler Duayeni BETUL MARDİN'den gençlere mektup.........


Sevgili Gençler, Size öğüt vereceğime, yaşam hikayemin bir yerinden girip diğer ucundan çıkmaya karar verdim. Yaşam, zaten ders kitabı değil midir? Çocukken dilsizdim. İnsan özürlü olunca bir yolunu bulup, onu kapatmaya çalışır. Karşısındakini de kandırdığını, durumsuzluğunu idare ettiğini sanır. Ancak, o zaafla ilgili soru sorulursa sakatlığını bütün açıklığı ile hatırlatır.Dostlar öğrenmek isterlerdi, ‘O yıllarla ilgili neler hatırlıyorsun, çok mu acı çektin? Diye. Sıkıntım yoktu, fakat etrafdakilerin beni göstererek konuşmalarından bende bir eksiklik olduğunu anlıyordum. Sonra kelimeler ağzımdan döküldü, konuştum. Başlarda cümlelerin ortasında durup, yutkunup tekrar konuşmaya başlardım. Gene o özrümden dolayı algılama sorunum vardı. Arkadaşlar bir veya iki defada konuyu kavrıyorsa, ben yazıp çizip temize çekip, sabah erken kalkıp okursam ancak anlıyordum;Ama ben öğrendiğim vakit arkadaşlara ders verecek duruma geliyordum. Dolayısı ile, araştırmak, derinine öğrenmek, bilgi edinmek bende bir emel oldu. Kelimeler aklımda kalmazsa, başka komik sözcüklerle kafiyelendirirdim. Bazen aksi anlamına gelen bir kelimeyle hatırlardım. Önemli satırların altını mutlaka çeşitli renklerde kalemlerle çizerdim.Zaaflarıma kul köle olmamalıydım. Belki tüm yaşamımda bu doktirin ile başarılıydım diyemem ama, sanıyorum hiç olmazsa bu yolda çok çalıştım. Sonra, bir gün büyükbabam bana bir ‘iyi’ bir ‘kötü’ ders verdi. Devrin hem ileri gelen bir iş adamıydı, hem de çok önemli bir hukukçuydu. Ancak yemeklerinde arasında siyasetçiler, şairler, yazarlar ve düşünürler bulunurdu. Konuşmalar fevkalade ilginç ve benim için öğreticiydi. O gece, yemeğin ortasında, sohbet koyulaştığı bir anda, evin kahyası büyükbabama eğilip gizlice bir not iletti. O da etraftakilerden özür dileyip kalktı ve yandaki salona geçti. Çok geçmeden geri döndü ve nerede kalmıştık edasıyla oturdu. Konuklar merak etmişti, kötü bir haber miydi? ‘Hayır’ dedi büyükbabam, ‘bizim postacımız, yılardır Büyükdere-Sarıyer hattında görev yapar. Erzurum’a tayini çıkmış, ricaya gelmiş, posta müdürüne söyliyeyim diye.’Konuklar ve aslında küçük ben, merak etmiştik, sorun çözülebilir miydi? Ümit var mıydı? ‘Yok canım yardım sözü verdim ama müdürü de aramaya hiç niyetim yok’ dedi. O an gözümün önüne postacının sevinç ve umutla eve dönüşü geldi. Halbuki, ‘rica’ yerine hiçbir zaman ulaşmayacaktı, ona ve ailesine çoktan yol görünmüştü. O anda ömür boyu sürecek bir yemin verdim: benim defterimde insanı oyalamak olmayacaktı. Bir iş yapılacaksa, o an takibe alınacak veya baştan olumsuz cevap verilecekti. Oyalamak, yapıyormuş gibi görünmek aslında karşısındakini aldatmak, onu hafife almak değil miydi? Bu olayda büyükbabam iyi bir not almamıştı ama verdiği diğer ders ile hayatımı düzene koydu.Şöyle ki: Gene bir akşam, yemekten sonra, kahveler yudumlanırken yaşamın güçlükleri, aşılması imkansız manialardan söz ediliyordu. Büyükbabam ‘Her mania aslında kapalı bir kapı gibidir.Olay, o kapıyı ağzına kadar değil, bir kırıntık açabilmektir’ dedi. ‘Derhal, ayakkabınızın ucunu o araya sokup bekleyin. Kapı bir süre sonra mutlaka açılacaktır.’Konuşmanın üzerinden birkaç yıl geçti ve babam benim yatılı olarak devam ettiğim koleji bitirmeme yasak koydu.Kapı yüzüme kapatılmıştı.Yukarıdaki düsturu uygulamak üzere bir pazarlığa oturdum. Uzun tartışmalar sonucunda, gündüzcü olmak üzere anlaştık. Daha bir çok şart vardı ama ayağımın ucu kapının aralığından girmişti. Ertesi yıl üniversite yasak edilince tekrar aynı metoda başvurdum. Dört yıl süren ‘biçki-dikiş, yemek-pasta, çocuk bakımı, ev idaresi’ gibi kursları bitirdim. Tüm yaşamımda, kah tiyatro, sinema ve televizyonda çalışırken, kah turizm, ağırlama veya halkla ilişkilerde bu bilgi birikimimden yararlandım, çocuklarımı elden geldiğince doktorsuz büyüttüm. Kapı açılmıştı. Derken, çalışmam bir meslek sahibi olmam yasaklandı. Ama artık dersimi biliyordum. İçimden bir enerji, önüne geçilmez bir güç yükseliyordu. Sanki çiçek açmış bir ağaç gibiydim. Kapının ardına kadar açılması yıllarımı aldı ama beklemek değdi diyorum.
Sevgili gençler, her şeyden önce amacınızı bilmeniz gerek. Güçlükleri aşmak, kapıları açmak hep o amaca varabilmek içindir.
Sevgilerimle,Betül Mardin

Gerilla Marketing


Mondo Pasta isimli makarna firmasının Almanya'da yaptığı, ve bizim 40 fırın ekmekten daha fazlasını yememiz gerektiğini anlatan aşmış çalışma. 




Faaliyetlerini Hindistan'da sürdüren Explorers & Adventurers isimli tırmanış kursunun "haydi çocuklar tırmanışa" temalı uçuk tanıtımı. Yer: Mumbai 




Ucuza uçmanın yollarını arayanlar için AirAsia tarafından hazırlanmmış çalışma.  Yer: Jakarta 






Quentin Tarantino'nun ‘Death Proof’ filmin DVD promosyonu. Yer: Amsterdam 




Cam sileceğinin farklı amaçlar için de kullanılabileceğini çok iyi gösteren bir Pringles reklamı. Yer: Hamburg 





Almanya'nın Düesseldorf Magics basketbol takımının altyapı seçmeleri için hazırladığı kampanya. Yer: Düesseldorf 




Son zamanların en popüler dizisi olan Prison Break'in aynı adı taşıyan romanının tanıtım kampanyası.  Yer: Paris 





Yaptığı bütün reklam kampanyaları olay olan Nike'ın belki de "en çarpıcı" tanıtımı. 




"Doğal saç boyası" iddiasından olan Koleston, doğanın renklerini kullanarak gerilla pazarlamanın daha ölmediğini ve hala ayakta olduğunu en güzel biçimde ispatladı. 




İkea evlerimizi halletti şimdi de metro ve otobüs duraklarında (!) Yer 1: Tokyo Yer 2:New York 





Fransa menşeili uluslararası yardım kuruluşu Médecins du Monde'nin evsiz insanlar için hazırladığı sosyal içerikli bir kampanya. "Every winter, hundreds of homeless die on the sidewalks" 





İtalyan içecek firması Chino tarafından hazırlanmış, sıcak bir yaz gününde insanların iradelerini yoklarcasına bir çalışma. Yer: Torino 




Venedik'in en ünlü kumarhanelerinden biri olan Casinò di Venezia'nın, havaalanlarındaki bagaj bantlarını boş bırakmayıp, gerilla pazarlamanın müstesna örneklerinden birine imza atması takdire şayan... 




"Red Bull kanatladırır" solganının aşmış versiyonunu bu pisuvarda görebilmekteyiz. Aynı zamanda erkek olmanın zorluklarını da anlatan bir çalışmadır. Yer: New York 




Alman saklama kabı üreticisi Rubin tarafından hazırlanan nadidede gerilla örneklerinden bir tanesi. "Keep it fresh with freshness bags by Rubin" Yer: Frankfurt 




"Çirkin Betty" dizisinin Fransa'daki yayıncı kuruluşu Kanal 2'nin bir alışveriş merkezindeki gerilla hareketi. Yer: Paris 




Lakin Lipton, neden büyük marka olduğunu bu çalışmayla bir kez daha gösterdi. Reklamdan çok sanat... Yer: Kahire 






Axe'ın piktogramlar üzerinde yapmış oldukları çalışma tam anlamıyla görsel bir şölen. Yaratıcı zeka ve sanatsal ruh işte burada. Yer: New York 




Fikri Mühim İnsanlar !



Womm(Word of mouth marketing)"Ağızdan ağıza pazarlama " tüketicinin bir marka,ürün,servis,şirket hakkında çevresindeki(aile,arkadaş,iş arkadaşı vs.)kişilerle konuşması olarak özetlenebilir. Reklam ve ve tanıtımda, kitlesel mecraların kan kaybetmesi sonucu hayat bulan etkili bir pazarlama stratejisidir. "Tavsiye" yeni bir kavram olmamakla birlikte "ağızdan ağıza pazarlama ", şirketlerin, tüketicinin dokusunda olan bu gerçeği bir pazarlama aracı olarak nasıl kullanabileceklerini öğrenmelerini gerektirir. Dürüst, şeffaf ve karşılıklı iletişime dayanıyor olması ağızdan ağıza pazarlamanın en önemli özelliğidir.



Şimdi sizlere internet üzerinden Womm yapan bir siteyle tanıştıracağım. Fikrimühim.com.


Türkiye'nin ilk ve tek ağızdan ağıza pazarlama hareketi ...Ben aktif olarak bir fikrimühim kullanıcısıyım.


Kısaca özetlemek gerekirse üyelik yolu ile tüketiciler ile markalar arasında bağlantı kurarak ürünlerin denenmesini ve deneyen kişilerin çevresindeki insanlara aktarmasını sağlayarak raporlamanızı istiyor. Düzenli olarak markalar hakkında veya tüketim alışkanlıkları hakkında anketler yapıyor.Bunun dışında piyasaya çıkmamış olan ürünleri eğer isterseniz kapınıza teslim ederek (ücretsiz) bir şekilde denemenizi sağlıyor.Örnek vermek gerekirse en son katıldığım kampanyaya Vaseline ile cildinizin doğal mucizesini koruyun!

Yeni vücut losyonlarını kullanarak ; tamamen sizin istekliliğiniz, yaratıcılığınız ve yeteneğiniz doğrultusunda ağızdan ağıza aktivite ile özel bir çaba sarfetmeden , günlük yaşamınızı devam ettirirken kendinizi Vaseline'den bahsederken bulacaksınız ! En iyi ağızdan ağıza aktivite mutlaka dürüst ve samimi olmalıdır.
Bu sayede bende Vaseline'nin hikayesini öğrendim ve çok ilgimi çekti.


Vaseline'nin Hikayesi

Robert Chesebrough 1859' da Amerika'nın en köklü, varlıklı, eğitimli ailelerinden birinin oğlu olarak Kimya Mühendisliği eğitimi aldı. Petrol kuyularında kimyager olarak çalıştı.Pennsylvania'ya doğru yola çıktı , amacı petrol kuyularına yatırım yapmaktı.Ancak oraya vardığında Chesebrough için bambaşka bir gelecek şekillenmeye başladı.

İşçilerin balsam diye tarif ettiği ve sondaj aletlerinde kullanılan yapışkan maddenin aynı zamanda işçilerin botlarına da yapıştığı için yavaş çalışmalarına neden olduğunu farketti.Fakat sebep olduğu bu soruna rağmen, bu madde aynı zamanda petrol işçilerinin vücutlarında oluşan yara,yanık ve kesiklere sürüldüğünde hem daha kısa sürede iyileşmelerini sağlıyor hemde havayla temasını engelleyip onları tedavi ediyordu.Bunun üzerine Chesebrough balsamdan bir miktar laboratuvarına götürüp üzerinde aylarca yaptığı testler sonucunda yüzde yüz doğal ve cildin mucizesini koruyan bir ürün keşfetti.



Chesebrough o dönem koşullarını düşünerek bu ürünü insanlara nasıl ulaştıracağını düşünmeye başladı ve at arabasına yüklediği ücretsiz Vaseline numunelerini bütün New York eyaletinde dağıttı. Sonraki 6 ay içinde 12 ayrı satış ekibini kurdu. Vaseline markasının doğuşu böylelikle başlamış oldu. 1880 yılıyla birlikle Vaseline'nin popülaritesi gözle görülür bir artış göstermeye başladı.

Anneler yeni doğan çocuklarının pişiklerini iyileştirmek için kullanırken, çalışma koşullarında soğuğa maruz kalanlar ciltlerini nemlendirmek ve rahatlamak için kullandılar.

Kuzey kutbuna ilk gezisini düzenleyen komutan Robert Peary donmamak için yanına bir kavanoz Vaseline aldı.

İlk başta Vaseline tıbbi bir ürün olarak yara ve kesikleri iyileştirmede kullanılmak için geliştirilmiş olsa da kısa zamanda iyileştirici etkisi daha geniş alanlara yayıldı.

Çatlamış cilt ve dudakların bakımında kullanıldığı gibi dizanteri ve diğer hastalıklar, ağrılarda , kesiklerde, cilt hastalıklarında , romatizmada, basurda şişiklerde, güneş yanıklarında ve aynı zamanda ağız yoluyla alındığında soğuk algınlığında, öksürükte, boğaz şişliğinde difteride ve dizanteride iyileştirici etkileri olduğu konusunda çalışmalar yapıldı.



Kullanım alanlarının çokluğu iyileştirici unsuru sayesinde Vaseline çok sevilen ve gücenilen bir aile markası haline geldi.


1974 yılında Amerika'da her bir dakikada bir kavanoz Vaselien satıldı. 1929 itibariyle Vaseline İngiltere'de ki evlerin %75'ine girmeyi başardı. 2005'te her 39 dakikada, bir küvet dolusu Vaseline dünyanın herhangibir yerinde satıldı. Her yıl 15 milyon kavanozun üzerinde Vaseline üretildi. Vaseline, şimdi en yeni ürünleriyle bir kez daha Türkiye'deki hanımların karşısında!


PAZARLAMANIN ÜÇ DOĞRUSU


Günümüz dünyasında şirketler değişik stratejiler uygulamaktadırlar. Özellikle son çeyrek asırda, globalleşen dünya büyük şirketler için tek ve büyük bir pazar haline gelmiştir. Böylece global şirketler doğmaya ve giderek yayılmaya başlamıştır. Bu şirketler dünyayı tek bir pazar bölümü olarak ele alıp pazarlama stratejilerini bu doğrultuda planlamaktadırlar.Şirketlerin belirledikleri bu stratejiler, kimi zaman onları zirveye taşımış, kimi zaman ise iflasın eşiğine sürüklemiştir.Bu yüzden aslında tek bir Pazar gibi görünen dünya üzerinde farklı bölgelerde farklı stratejiler geliştirmek gerekliliği ortaya çıkmıştır.Bu gerekliliği özellikle kızışan rekabet ortamı tetiklemiştir.Yani günümüzde sıkça dile getirilen^global düşün, yerel uygula^ modeli faaliyete geçirilmiştir.Globalleşen bir çok şirket bu modeli uygulayarak gücüne güç katmıştır.Bazı global şirketler ise belirledikleri pazarlama stratejilerinde değişiklik yapmak zorunda kalmışlar. Maalesef bu değişiklikler onların sonunu getirmiş. Bu konuya Toysrus güzel bir örnektir. Kendisini kaliteli bir marka olarak sunan Toysrus dünyanın bir çok yerinde bilinen büyük bir oyuncakçıdır. Amerika da kendisine ciddi bir rakip olarak Wallmart pazara girmiştir. Wallmart ın pazara girişi ile Toysrus ciddi bir pazar kaybı yaşamış ve buna önlem almak zorunda kalmıştır.Wallmart en ucuz fiyat garantisi ile pazara girmiş ve pazarı alt üst etmiştir.Buna karşılık kaliteli bu yüzden de pahalı olan Toysrus pazarda ki kaybını önlemek için Wallmart ın stratejisini benimseyerek onunla aynı strateji ile savaşmayı seçmiştir.Bunu sağlayamamış ve müşterilerinin gözündeki en kaliteli oyuncakçı imajını da kaybederek hızla çöküşe geçmiş ve iflas bayrağını çekmiştir.Yanlış pazarlama stratejisi Toysrus ın sonu olurken Wallmart doğru strateji ile oyuncak pazarında ciddi bir pazar payına sahip olmuştur.

Daha yerel bir markaya farklı bir örnekte bakacak olursak, LCW Türkiye de uzun yıllardır faaliyet gösteren bir hazır giyim markasıdır. Bu marka bizim çocukluk yıllarımızda yaklaşık on sene öncesinde gelir seviyesi yüksek olan kısmın alışveriş yaptığı kaliteli ama pahalı algısı taşıyan bir markaydı.Zaman içerisinde pazara çok fazla hazır giyim markası girmeye başladı ve pastadan pay alanların sayısı da artmaya başladı.Bunun üzerine LCW pazarlama stratejisini değiştirerek uygun fiyat stratejisine yöneldi.Daha önceleri belirli bir kesimin alışveriş yaptığı mağazaları artık her kesim tarafından doldurulmaya başlandı.LCW nin bu stratejisi kabul gördü ve bu sayede marka ciddi bir büyüme sağladı.Şu anda hala Türkiye nin en fazla mağazası olan hazır giyim markası konumunda.


Gördüğünüz gibi günümüzde şirketlerin var oluş temelleri pazarlama stratejileri ile atılıyor ve destekleniyor. Doğru stratejiler şirketleri rakiplerine karşı bir adım öne geçirerek, pazarda ciddi hakimiyetl kurmalarını sağlıyorken, yanlış stratejiler de tam tersine şirketleri pazarda yok oluşa sürükleyerek rakiplerine karşı kaybeden konumuna düşürebiliyor. Sonuç olarak: Doğru zamanda Doğru yerde Doğru strateji kazandırıyor.

Mustafa BOYDAK

27 Aralık 2010 Pazartesi

DOKUZ ADIMDA PAZARLAMA
Bir profesör, yüksek lisans öğrencilerine pazarlama kavramlarını anlatıyordu:
1. Katıldığınız bir partide büyüleyici bir kız gördünüz ve yanına giderek
"Çok zenginim. Evlen benimle!" dediniz. Bu, doğrudan pazarlamadır.

2. Bir grup arkadaşınızla katıldığınız partide büyüleyici bir kız gördünüz. Arkadaşlarınızdan biri kızın yanına gitti ve sizi işaret ederek kıza
"O çok zengin. Evlen onunla!" dedi. Bu, reklamdır.

3. Katıldığınız partide büyüleyici bir kız gördünüz ve yanına gidip
telefon numarasını aldınız. Ertesi gün arayıp "Çok zenginim.
Evlen benimle!" dediniz. Bu, tele-pazarlamadır.

4. Katıldığınız partide büyüleyici bir kız gördünüz. Kalkıp kravatınızı
düzelttiniz, ona doğru yürüyüp içkisini tazelediniz, arabanın kapısını
açtınız, çantasını düşürünce eğilip aldınız, küçük bir gezinti teklif
ettiniz ve sonra "Bu arada ben çok zenginim. Benimle evlenir misin?"
dediniz. Bu, halkla ilişkilerdir.

5. Katıldığınız bir partide büyüleyici bir kız gördünüz. Yanınıza geldi ve
"Duyduğuma göre çok zenginmişsiniz. Benimle evlenir misiniz?" dedi.
Bu, marka bilinirliğidir.

6. Katıldığınız bir partide büyüleyici bir kız gördünüz. Yanına yaklaşıp
"Ben çok zenginim. Evlen benimle!" dediniz. Suratınıza okkalı bir tokat
yapıştırdı. Bu, müşteri geri-bildirimidir.

7. Katıldığınız bir partide büyüleyici bir kız gördünüz. Yanına yaklaşıp
"Ben çok zenginim. Evlen benimle!" dediniz. O da sizi kocasıyla
tanıştırdı. Bu, arz-talep uyuşmazlığıdır.

8. Katıldığınız bir partide büyüleyici bir kız gördünüz. Yanına yaklaştınız,
ama siz bir şeyler söyleyemeden önce biri gelip ona
"Ben çok zenginim. Benimle evlenir misin?" dedi ve kız onunla gitti.
Bu, sizin pazar payınıza göz koyan rekabettir.

9. Katıldığınız bir partide büyüleyici bir kız gördünüz. Yanına yaklaşıp
"Ben çok zenginim, evlen benimle!" diyecekken karınız geldi.
Bu, yeni pazarlara girememektir.

Tenceremin Dibi Kara..

Pazarlama müşteri ihtiyacıyla başlar ve satış sonrası hizmetlere kadar dayanan bir kavramdır.Fakat asıl soru herkesin ihtiyacı bir yerde farklılaşmaz mı?Bugüne kadar kadınların ihtiyacı olduğunu bilmedikleri bir çok ürünü ortaya çıkarıp pazarlayan pazarlamacılar benim ihtiyacım olanı bir türlü bulamadılar ki ben ihtiyacımın ne olduğunu biliyorum.Bu ihtiyacımı da her seferinde kendi içimde ah keşke diye yeniliyorum.

Benim evdeki değişmeyen görevlerimden bir tanesi annemin yaptığı çorbaları kaynayana kadar karıştırmaktır.Bunu yaparken aynı hızla aynı yönde aynı işlemi yaparken hem sıkılıyorum hemde kolum ağrıyor.Tencerenin kenarına ısıya dayanıklı bir alet takılsa bu aletin çapı tencerenin büyüklüğüne göre ayarlanabilse ve içine derinliğine göre bir kaç kaşık seçeneği olsa tencereye göre değiştirip kullansak belli bir hızla dönse dursa çorbayı karıştırsa ve bende annemin bana verdiği bu görevi bu küçük yeni ev aletine versem çok güzel olmaz mı? Belki kafanızda canlandıramadınız şöyle hayal ettiriyim bebeklerin yataklarının kenarına takılan, bebekler yataklarında yatarken kafalarını kaldırdıklarında dönen oyuncak gibi yani orda dönen oyuncak değil benim çorba kaşığım olucak ve çorbam ben yorulmadan sıkılmadan dibi tutmadan pişicek.Bir üreticiyle anlaşırsam bir gün bir Marmara'lı olarak pazarlıycam.Daha doğrusu Pazarlamarmara'lıycam.Belki kadınlar bunun da bir ihtiyaç olduğunu görünce anlayacaklar.Fakat telif hakkı bana aittir ve tüm hakları sakldır.Bilginize sunulur.

Subliminal Reklamlarla biraz düşünmeye varmısınız?



Subliminal daha önce çoğumuzun duymadığı yada kulak aşinalığının olmadığı bir kavramdır.Subliminal, bilinçaltı yada 6.his anlamına gelmektedir.Başka bir deyişle geçmişte yaşadığımız ve etkisi altında kaldığımız olaylardan şimdi hatırlamadığımız ve şuanda da varlığımızda meydana gelen hadiselerden bilgisine sahip olamadıklarımızdır.Bilinçaltı dediğimiz şey aslında beynimizin yüzde 999'u.Yani bizler sadece beynimizin 1000'de 1'i ile görebiliyoruz.Gözümüz sürekli bir tarama yapıyor ve topladıklarını bilinçaltında biriktiriyor.Ama biz sadece 1000 veri taranıyorsa 1'i ile görme duyumuzu gerçekleştiriyoruz.Örneğin bir markete gittiğinizde çikolata alacaksınız diyelim.Reyonda 1000 tane çikolata olduğunu varsayalım ve biz 1000 çikolatadan sadece birini seçip alıyoruz..
Reklamlar ise hepimizin bildiği, televizyonlarda en az diziler yada filmler kadar(hatta bazen daha da fazla) sık sık karşılaştığı ürünlerin yada markların tanıtılması için yapılan faaliyetlerdir.Hatta bunun yanı sıra ,Alışveriş kararlarımızı, seyahat, tatil gibi özel ihtiyaçlarımızı, varlığımızı insanlara kabullendirmede kullandığımız hal ve hareketlerimizi, kısaca tercihlerimizi günümüzün her anında karşımıza çıkan reklâmlar belirliyor.Tabiki ilk aklımıza gelen soru bilinçaltımızın reklamlardaki etkisinin ne olduğudur?Bilinçaltı etkilemeyi amaçlayan reklamlara(mesajlara) "Subliminal Reklam" adı verilir.Mesela bir reklam filmi izlediğimizi düşünelim.Gözümüz reklam filmindeki herşeyi tarıyor ve bilinçaltına kaydediyor.Daha sonraki bir zamanda o reklam filminden bahsettiğimizde bizim için sadece bir figürün yada bir kişinin o reklam için aklımızda kaldığının görüyoruz ve "evet bu figürün olduğu reklamdı yada bu kişinin oynadığı reklamdı" diye dile getiriyoruz.Dolayısıyla bilinçaltımızdaki uyarılan algıyı dışarı vurmuş oluyoruz.Örneğin;1913 yılınca Camel markası "Deve" logosunu insanlara kabul ettirmiş ve benimsetmiştir.Dolayısıyla Camel sigarası denildiği zaman gözümüzün önüne ilk gelen deve figürüdür.Diğer bir açıdan bakacak olursak,"Deve" figürüne daha yakından baktığınızda devenin arka ayağında yazan "Sex" yazısını göreceksiniz.Ön bacağına baktığınızda ise altına yapan bir çocuk görebilirsiniz.Bu bilinçaltınızın etkisiyle oradaki ayrıntıyı nasıl algıladığınıza da bağlıdır.Starbucks'ın amblemine baktığınızda ise bir deniz kızı görürsünüz.Deniz kızının sağ ve sol yanında iki tane balık olduğunu düşünürsünüz.Ama daha yakından baktığınızda ise iki elinde tuttuğu kendi ayaklarıdır.Kuzuların sessizliği filminin afişini incelediğinizde, ilk bakışta bir kadının ağızının üstünde bir kelebek görürsünüz.Dikkatle baktığınızda ise aslında kelebeğin kafasının bir kuru kafa olduğunu ve vücudunun ise 7 çıplak kadından oluştuğunu farkedersiniz.Bu doğumun yanı sıra ölüm ve cinsellik olgusunuda çağrıştırmaktadır.Aslında her zaman izlediğimiz reklam filmlerinin yada gördüğümüz afişlerin sandığımızdan ne kadar farklı algılanabileceğini düşünmek garip geliyor.Subliminal reklamlar ,farkında olmadığımız, bilinçaltımızdaki gizli mesajları ortaya çıkarmaktadır.Pazarlama açısından ise bu işin sadece tüketicinin isteklerini,beklentilerini ve ihtiyaçlarını dikkate alarak hazırlanan ürünün tanıtılması için yapılan faaliyetlerle sınırlı olmadığını ve buzdağının altında kalan kısmınıda bize göstermektedir.Bu sayede de pazarlamacıların ne kadar geniş düşünme alanına sahip olduğunu ve işlerinin zor olduğunu şimdi daha iyi anlayabiliyoruz...Eminim ki artık sizde reklam afişlerine yada filmlerine çok daha farklı bir gözle bakmaya başlayacaksınız. Bakalım reklamlar bizim bilinçaltımızı da nasıl bir etki yaratacak?

23 Aralık 2010 Perşembe

PazarlaMarmara

İleride anlatılacak kahramanlık hikayelerinden biri, neden biz olmayalım? Google 2 kafadar tarafından bulunmuş, youtube sınıf arkadaşlarının video paylaşımı için tasarlanmış, facebook üniversite genelinde sosyal paylaşım sitesiymiş.. Biliyorum, bilişim adına yeni bir şey yaratmıyoruz, fakat Türkiye çapında tanınan ve takip edilen bir pazarlama sitesi olmak bizim elimizde.

Rastgele...